5 Haziran 2018 Salı

Kedim Neden Isırıyor ?

Yavru kediler genellikle dişleri kaşındığı ve oyun oynamak için ısırırlar.Bu ısırıklar sevgi ısırıkları da olsa dişleri biraz canımızı yakıyor olabilir.Öncelikle büyünce uslanır daha ısırmaz diyenlere çok fazla kulak asmayın.Bazen istisnalar olabilir.Kedimizi henüz yavruyken ısırmaması gerektiğini öğretirsek büyümesini beklememize gerek kalmaz.

1.ADIM :  Kedinizin ısırabileceği ve yakalayabileceği oyuncaklar edinin.(peluş ayı,kedi oltası vs.)

2.ADIM :  Kedinizle bu oyuncaklarla sık sık oynayın. Sakın ona elinizi ayağınızı oyuncak olarak sunmayın.

3.ADIM :  Evdeyken yanınızda,cebinizde daima bir oyuncak bulundurun elinizi ısıracağı zaman direk ona oyuncağı sunun.

4.ADIM : Oldu ya kediniz ısırdı sakın elinizi çekmeyin çünkü kedilerin dişleri içe doğru kavislidir çekmeniz durumunda derinizi soyar ve  oyun oynuyorsunuz sanar ve içgüdüsel olarak av ve avcı oyunu oynayacaktır elinizi av olarak görecektir.Isırdığı zaman elinizi hareket ettirmeyin Hareket ettirmediğiniz takdirde bırakacaktır

5.ADIM : Isırdığı zaman sertçe HAYIR! diye uyarın sakın ses tonunzu yumuşatmayın.Alternatif olarak ısırdığı zaman ahh diye acı sesleri çıkarın.Canınızın yandığını anlayacaktır.


6.ADIM : En zor adım sabır,sabır,sabır .


                    Eğer yukarıdaki adımları uygularsanız sonuç alacağınıza inanıyorum .

3 Haziran 2018 Pazar

Yavru Kedi Tuvalet Eğitimi

Kediler yaratılışı gereği temiz hayvanlardır.Tuvalet ihtiyaçlarını kumda görürler.Yeni doğmuş kediler bu özelliğe henüz sahip olamazlar annelerinin yardımı ile tuvalet ihtiyaçlarını görürler.Bu anne kedinin yavruların anüs ile üreme organı arasına diliyle masaj yapmasıyla gerçekleşir.Ne yazıkki yavru kediler daha kendi tuvaletini yapabilme özelliğine sahip olmadan sahiplendiriliyor veya SATILIYOR !! ve bu sefer annelik görevi hayvanı sahiplenen kişiye düşüyor.
Durun korkmayın tabikide anne kedinin yaptığı gibi yapmayacağız.Bize daha uygun şekilde olanı yapacağız.

Öncelikle ılık su hazırlayalım ve birazcık pamuk yavru kedimizi nazikçe tutalım pamuğu ılık su ile ıslatalım ve anüs ve bölgesine yavaşca masaj yapalım.Aynı anda kedi nin karnınada masaj yapalım
tuvaletini yaptığını göreceksiniz. Bu işlemi kumun üstünde yapmanızı öneririm hem temizlik açısından hemde hayvanın tuvaletini nereye yapacağını öğrenmesi açısından iyi olur.

Peki ya kedimiz kendi tuvaletini yapmayı öğrendi ama kumuna yapmıyor diyelim ne yapacağız ?
Tabiki iş yine bize düştü çünkü o bizim yavrumuz.Kedimiz tuvaletini kum dışında bir yere yaptı ne yapacağız? Yaptığı yeri bir peçeteyle silelim.Kedimizde koklatalım ve kedimizle beraber kumun yanına gidelim.
Peçeteyi tekrar koklattıktan sonra peçeteyi kumun  içine  koyalım.Kedimizide kumun içine koyalım biraz koklasın.Bu işlemi kedi tuvalet alışkanlığına sahip olana kadar tekrarlayalım.Kedi içgüdüsel olarak tuvaletini oraya yapacağını anlayacaktır.

Peki kediniz yine bu alışkanlığa sahip olamadı bu sefer kedimizi gözlemleyeceğiz.Tuvaletini kum dışına bir yere yapacağı zamanı bekleyeceğiz.Yapacağını anladığımız zaman kedimizi kuma götüreceğiz tuvaletini oraya yaptıracağız.

Evet işlem başarılıysa sizi kutlarım Kedinizi ödüllendirmeyi unutmayın.


Dünden Bugüne Kediler

Çıkış yeri Habeşistan olan kedi, bilinen kayıtlara göre ilk defa M.Ö 2200-3000 yıllarında Eski Mısırlılarca evcilleştirilmiştir. Habeşistan bölgesinin fethinin ardından Mısır’a getirilen kediler burada çok sevilmiş hatta kutsal sayılmıştır. O kadar ki bu dönemde aşk, musiki ve güzellik ilahlarını(Bastet, Mafdet, Sekhmet) temsil ettiklerinden öldürülmeleri yasaklanmış, kaza ile dahi olsa öldürenler idamla cezalandırılmıştır. Zamanla Eski Mısır Dini’nin bir öğesi haline gelen kedilerin ölümleri için matem tutulmuş ve bunun bir göstergesi olmak üzere sahipleri kendi kaşlarını tıraş etmişlerdir. Ölü kedilerin cesetleri mumyalanmış, güzel kokular sürülmüş, cevizden yapılmış sandıklara konarak özel mezarlara gömülmüştür. Bu gelenek o kadar ileri boyuta taşınmıştır ki 1890 yılında İngiliz Arkeologlar Ben-i Hasan Mevkii’nde 180.000 kedi mumyası bulmuşlar ve Londra Müzesi’ne nakletmişlerdir. Eski Mısırlıların kedilere olan bu hürmetini bilen Pers İmparatoru Kambiz, M.Ö 525 yıllında Mısır üzerine yaptığı sefer sırasında Feluse şehrini zapt etmek için ordusunun önüne büyük bir kedi sürüsü koymuş, bunun üzerine Mısırlılar da şehri savaşmadan kendisine teslim etmişlerdi.
Zamanla Suriye, Arabistan ve Avrupa’ya yayılan kediler, her gittikleri yerde Mısır’daki kadar hoş karşılanmamışlardır. Özellikle Avrupa’da en fazla zulüm gören hayvanlar kediler olmuş, Eski Germen kavimlerinde fuhuş ve özgürlüğün sembolü olarak kabul edilmişlerdir. Papa III. Innocent’in danışmanlarından Saint-Dominique, şeytanı siyah kedi şeklinde tasvir edip uğursuzluk ve musibet sembolü yapınca bu görüş birçok yere yayılmıştır. Bu tarihten sonra özellikle Ortaçağ boyunca şeytanla birlikte anılan kediler, hükümet ve kilise mensuplarının da katılımıyla düzenlenen resmi törenlerde kafes, sepet ve kazıklara geçirilerek yakılmıştır. Bu cümleden olarak 17. Yüzyılın ortalarına değin Metz ve Paris şehirlerinde Saint Jeane Bayramı’nda kedi yakma törenleri gerçekleştirilmiştir.

Bazı kayıtlarda İslamiyet’i kabul etmeden önce putperest Arapların altından yapılmış bir kediye tapındıkları yazılmıştır. Araplar da kedileri çok sevmişler ve binden fazla isimle anmışlardır. Erkek kedilere verdikleri, Sinevr, Cuneyda, Haytal, Hır, Kıht, dişi kedilere de, Sinevre, Haytale, Hırre, Kıhte adları en bilinenleridir. Bunlar dışında onlara soyadları da koymuşlar Ebu Haddaş, Ebu Elheyten, Ebu Elgızvan, Ebu Semah, Ümmü’l Semah demişlerdir. İslamiyet’ten sonra da kediler başta Hz. Muhammed (S.A.V.) olmak üzere Müslümanlarca sevilen ve birlikte yaşanılan hayvanlardan biri olmuştur. “Müezza” isminde bir kedi beslediği rivayet edilen efendimizin kedilere dair pek çok hadisi nakledilmiştir. En büyük hadis ravilerinden Ebu Hureyre (R.A) de bu künye adı kediye olan sevgisi sebebiyle almıştır. Bulduğu bir kediyi devamlı olarak yanında taşıdığından dolayı onu tanıyanlar tarafından “Ebu Hureyre” yani “Kediciğin Babası” olarak çağrılmış ve bugüne dek bu künye ile bilinmiştir.



Kedi sever milletler arasında yer alan Türkler de bu hayvanları evlerinde beslemişlerdir. Fakat buna rağmen halk arasında kedilere nankör ve güvenilmez gözüyle bakılmış pek çok atasözü ve hurafe içerisinde yer almışlardır. Bütün İslam devletlerinde olduğu gibi hayvanlara mahsus kurulan vakıflar ve hastaneler Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kediler içinde kurulmuştur. Halkın yanı sıra siyasilerle, şairlerle ve sanatçılarla da arkadaş olmuşlar.